* Ders Çalışırken Nelere Dikkat Edilmeli ?
* Başarıya Nasıl Ulaşabiliriz ?
* Neden BireBir Eğitim ?
* Özel Dersin Artıları – Eksileri.
* Sınavlara Çalışma Yöntemleri.
* Sınav Kaygılarını Nasıl Atabiliriz ?
* Üniversite ve Alan Seçimlerinde Nelere Dikkat Etmeliyiz ?
DERS ÇALIŞIRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
1. Yazarak çalışın. Bir kere yazmak, 10 kere okumaya eş değer öğrenmeyi sağlar. Yazarken dikkatinizi konu üzerine yoğunlaştırırsınız, okurken dikkat kolay dağılır.
2. Sınava bir gün kala sabaha kadar ders çalışmak zararlıdır. Bir derse 10 saat çalışılacaksa 10 günde birer saat çalışmak daha verimlidir. Aksi hâlde kafa ambalaj olur ve her şey birbirine karışır. Zamanı verimli kullanın.
3. Çalışırken formülleri, tarih ve sayıları, yer isimlerini ve buna benzer önemli şeyleri not edin. Not tutmak, dikkatinizi konuya yoğunlaştırmanızı sağlar.
4. Tekrar, öğrenmede verimliliği artırır. Konuların önemli yönlerini not edin, akşam yatarken veya sınavlardan önce bu notlan tekrarlayın; öğrenmenizi pekiştirir.
5. Masa başında çalışın, kendinize bir çalışma odası veya çalışma köşesi ayarlayın. Uykunuzu getirecek kadar rahat bir ortam içinde olmayın. Yatarak ders çalışmayın. Elinizde mutlaka kalem ve kâğıt bulunsun. Önemli cümlelerin altını çizin, çok önemli formül ve cümleleri not edin.
6. Mutlaka plânlı ve düzenli çalışın.
7. Bekleme zamanlarını kullanın. Servisin gelmesini beklerken 5-15 dakika içinde tuttuğunuz notları tekrarlayabilirsiniz. Kısa kısa zamanları birleştirip uzun zamanlar elde edebilirsiniz. Otobüste, serviste, teneffüste önemli konuları tekrarlarsanız başarınız artar.
8. Dikkatinizi dağıtacak konuları zihninizden uzaklaştırın. Beyninizi yönetin. İstediğiniz konulara odaklanın.
9. Ailenizle ve kardeşlerinizle anlaşın. Ders çalışma plânınızı anne baba ve kardeşlerinize gösterin. O saatte sizi rahatsız etmemelerini söyleyin. Hatta anne ve babanıza, programa uyma konusunda tembellik ettiğiniz zamanlarda sizi uyarmalarını söyleyin.
10. Ders çalışmanıza engel olan arkadaş ve kardeşleriniz varsa onlara “hayır” demesini bilin. Zamanınızı kimseye çaldırmayın.
11. Ders çalışırken cep telefonunuzu kapalı tutun. Konsantrasyonunuzu kimseye bozdurmayın.
12. Televizyonlu odada çalışmayın. Başka odanız yoksa televizyonu kapatın. Televizyon, başarıyı engeller. Çoğu TV programı, insanları eğlendirmek için hazırlanıyor. Ders çalışırken TV ve bilgisayardan uzak durun.
Hayatta Başarıya Nasıl Ulaşılır?
Düşünceler eylemlere yol açarlar. Eylemler alışkanlıkların nedenidir. Alışkanlıklarımız bizim karakterimizi, kişiliğimizi belirler. Karakterimiz ise kaderimizi örgütleyen en önemli nedendir. Yaratıcımız geleceğimizi belirleme gücünü bize vermiştir. Herkes yürüdüğü yolun sonunda var olana ulaşır. Tırmandığınız merdivene bakarak sonunda nereye yükseleceğinizi anlayabilirsiniz.
Dolaysıyla büyük sonuca giden yol büyük düşünceden başlar.
Hayat nehri Kızılırmak tan daha kıvrımlı, Niagara dan daha akıntılı ve tehlikelidir. Niagara nehri boyunca ilerlerken, bazı akıntı kollarının sizi inanılmaz güzelliklerle dolu vadilere götürdüğünü görürsünüz. Ama bazı kolların ucunda sonu ölüm olan şelaleler vardır. Tehlikenin başına geldiğinizde artık her şey bitmiş olur. Sona gelmeden önce yolunuzu değiştirebilirsiniz. Çoğu zaman geç kalmış olmazsınız. Ama bir gün gelir her şey bitmiş olur. Tedbir almazsanız geleceğiniz öyle bir ölüm bataklığına saplanır ki yeniden dirilmek için ne bir çaba gösterebilirsiniz, ne de göstereceğiniz çaba geleceğinizi kurtarabilmek için yeterli olabilir.
Başarı için dayanma gücüne, cesarete ve özgüvene ihtiyacımız var. Küçük bir engel karşısında hemen ümitsizliğe kapılan, kendini çaresiz hisseden bir insanın durumu çok acıdır. Oysa büyük kelimeler hayatımızı aniden değiştirebiliyor. Öyle ki en zayıf olduğunuz anda güçlendirici kelimeleri beş dakika tekrar ederseniz tüm duygularınızı değiştirebilirsiniz. Zihniniz, duruşunuz, yüz hatlarınız değişir.
Kendilerini başarısızlığa mahkum edenler hedefi, zihinde dolaşıp duran hayallerle karıştırırlar. İsteklerin, dileklerin hedef olduğunu sanırlar. Sonuçta hedefsizliklerini değil de talihsizliklerini suçlarlar. Onlara, isteseler neler yapabileceklerini söyleseniz, inandıramazsınız. Büyük işler başaranların, bunu sadece hedeflerine borçlu oldukları konusunda ikna olmazlar.
NEDEN BİREBİR EĞİTİM?
Zayıf öğrencilerin özel dersten başka çareleri yoktur. Çünkü öğrencinin okul ile arasındaki mesafe açıktır ve yılların sonucu olan bu seviye farkı , sınıfta öğretmenin vereceği genel anlatımla giderilemez . Çocuk anlatılanların temelini teşkil eden konulara hakim olmadığından sadece hocanın tahtaya yazdıklarını defterine yazar. Anlatılanların çoğunu anlamadığından dolayı, derste sıkılır , konuşur , okula ders için değil de , arkadaşlarını görmek , muhabbet etmek için gitmeye başlar. Özel ders her zaman en iyi kalitede eğitim ve başarı demektir. Öğretmen öğrenciyi bire bir takip etti-ğinden, nerede eksiği olduğunu görür ve ona göre program oluşturarak , öncelikle eksiklikleri ortadan kaldırır. Daha sonra bol egzersiz ve etkili anlatımla öğrencinin derse olan hakimiyeti artar ve başarı kaçınılmaz olur . Özellikle de te-mel eksiklikleri giderilmiş öğrenci, bire bir eğitimle okul müfredatını , okuldaki öğretmenden önce takibe başlarsa, ya-ni özel ders öğretmeni , okul konularını daha okulda görmeden anlatırsa; okulda tekrar anlatılacağından öğrencinin konuya hakimiyeti iyice pekişir, diğer öğrencilerin konu hakkında bilgisi olmadığından , onları geçer , tahtaya daha sık kalkar ve sözlü notunu yükseltir vb. Günümüzde pek çok aile özel ders yolunu seçmekte ama özel dersi aldırırken sa-dece parayı dikkate almaktadır, yani kim daha ucuza ders veriyorsa o kişiye yönelmektedir. Bu çocuklarımızın gelece-ğini karartabilecek , onları geri dönülmez sonuçlara sürükleyebilecek büyük bir hatadır. Eğitim profesyonellerin işi- dir , böyle ucuz ücretle ders veren kişiler büyük ihtimalle üniversite öğrencisidirler , tecrübesizdirler, kısa sürede başa-rının geleceğini , çocuğun notlarının yükseleceğini vs. söylerler. Ama böyle olmaz, daha sonra okuldaki öğretmeni eleştirmeye başlarlar, soruları zor sorduğunu, aslında öğrencinin iyi durumda olduğunu söylerler yani kendilerinde hiç suç bulmazlar ve başkalarını suçlamaya başlarlar. Daha sonra öğrenciyi bile suçlarlar ve yeterince çalışmadığını söylerler. Sonunda başarı gelmeyince aile ders aldırmayı bırakır ama 6-7 ay geçmiş olur ve öğrencini siciline aldığı dü-şük notlar bir daha değişmemek üzere geçmiş olur. Orta öğretim puanını düşüren bu düşük notlar bir daha düzeltile-mez. Dolayısıyla ailenin ders aldıracağı hocayı seçerken dikkatli olması ve kaliteyi ön plana alması gerekir. Ders vere-cek öğretmenin mezun olduğu okulu, görev yaptığı kurumu, tecrübelerini bilmesi en doğal hakkıdır çünkü canı olan evladını ona teslim etmektedir. Bazı aileler de ekonomik durumları müsait olmasına rağmen özel ders aldırmayı dü-şünmezler bile. Bunun sebebi ya paraya kıyamazlar ya da kendi kendine yapsın, ne işi var otursun çalışsın , anlayışı ha-kimdir ama sigara gibi fuzuli pek çok şeye para harcarlar, hem de düzenli ve ömür boyu. Mevcut sistemde , okul prog-ramı ile arası açılmış çocuğun 24 saat çalışsa bile durumunu düzeltmesi mümkün değildir,bazen haftada alınacak bir saat özel ders bile yetmektedir. Üstte sıralanan iki yaklaşımdan ötürü nice yetenekler keşfedilmeden kaybolur gider.
Özel dersin yararları, zararları
Zararları
*Özel ders konusunda bilgi ve yeteneği olmayan kişilerce öğrenci dersten soğuyabilir.
*Ders anlatan kişi zamanla öğrencinin yapmadığı ödevlerini yapma görevi üstlenir. Ödevler muntazam hazırlanmaya başlasa bile sınav sonuçlarında bir değişme olmaz.
*Öğretmenlerde bilgilerini sunabilmek için konu hakkında bir hazırlık yapmaları gerekir. Çok iyi bir futbolcu antrenman yapmadan sahaya çıktığında hatalı şeyler yapabilir. Özel ders veren öğretmenlerin genelde çok çeşitli sınıflardan öğrencileri olur. Bu öğretmenin her bir sınıfın programına bir hazırlık yapmasını engelleyebilir.
*Öğrenci üzerinde düşünmesi ve keşfetmesi gerekirken konular üzerinde düşünme şansı olmadan defalarca aynı konular anlatılır. Öğretmen yeterince çok sayıda anlatıldığında öğrencinin başarılı olacağına inanır. Oysa öğrenci konular üzerinde düşünmeye yönlendirilmemişse yüzlerce kere anlatılsa da öğrencinin konuyu anlamaması mümkün olmaz.
*Çok sayıda özel ders veren kişi var. Hangi kişinin bu konuda ne derece eğitim yöntemlerini bildiğini anlamak mümkün değildir.
*Öğretmen olduğu halde branşı dışında ders verenler kişiler vardır. Örneğin Boğaziçi Üniversitesinin işletme bölümünde okuyan bir öğrenci bütün dersleri anlatabileceğine inanabilir.
*Öğretmen olmadığı halde özel ders verenler vardır. Bunlardan başarılı olanlar var, başarılı olamayanlar var. Kendi eksiklerini öğrencinin hatalarıymış gibi gösterenler olabilir.
* Öğrencinin hatalarını fark edemeyip, okuldaki öğretmeninde hata varmış gibi gösteren kişiler olabilir.
Yararları
*Özel ders konusunda bilgi ve yeteneği olan öğretmenler dersten soğuyan öğrencinin ilgisini derse çekebilir.
*Öğrencinin uzun süre düşünse bile fark edemeyeceği çözümler hakkında fikir verir.
*Öğretmen öğrencinin konular hakkındaki hatalı düşüncelerini doğrularıyla karşılaştırarak ortaya koyar. *Öğrencinin yaptığı çalışmaların dikkatle izlenmesi öğrencinin ödevlerine ilgisini artırır.
*Öğrencinin zaman zaman ilgisi artar, zaman zaman azalır. Öğretmen, öğrencinin zor anlarında süreçten kopmasını engeller. Kopuklukları giderebilir.
*Öğrencinin sorması gereken bazı sorular vardır. Fakat çoğu öğrenci ne sorması gerektiğini, nasıl soracağını bilmez.Öğretmen sorması gereken soruları öğrenciye fark ettirir ve sorması için ortam hazırlar.
*Öğretmen farklı çözüm yöntemlerini kıyaslayabilir. Yöntemlerin avantajları ve dezavantajları hakkında bilgi verir.
*Öğrencinin sahip olduğu bilgisinden yola çıkarak konunun diğer bölümlerine bağlantı kurar.
*Konular arasında ilişki kurmak tüm konuların hatırlanma ihtimalini önemli ölçüde artırır.
*Genelde öğrenciler sınav gününden bir iki gün önce hazırlık yapmaya başlar. Düzenli aralıklarla yapılan dersler öğrenmeye katkı sağlayacaktır. Çalışmalara uzun süre ara vermek bilgilerde kayıplara yol açar. *Öğretmen öğrencinin uzun süre dersten kopmadan öğrencinin ilgisini konu üzerine çekebilir.
SINAVLARA ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ
İçinden veya hafif sesle okunun ya da çalışılan şeyler, bütünüyle zihinsel bir izlenim olarak kalır. Kelimeler ve cümleler varlıklarını ve biçimlerini sadece kağıt üzerinde gösterirler. Anlamları gözümüz için de, beynimiz için de aynidir. Yüksek sesle okuyan veya düşünen kişi, okuduğu şeyden bütünüyle yeni bir izlenim kazanır. Bu görüntüler canlanır. Kelimeler hayal gücü yardımıyla vücut kazanırlar. Cümleler göz, kulak ve beyin için eşit anlamda varlıklar olurlar. Bu yolla görsel nitelik, işitsel niteliklerle pekiştirilmiş olur. Öğrenmekte çok zorluk çektiğiniz parçaları anlamanızı sağlar, kalıcı bir bellek izlenimi yaratır. •Yüksek sesle okuyun !
•Okuduğunuzu belleğinizde yüksek sesle tekrarlayın !
•Okuduğunuzu yazın, özet çıkarın !
•Çevrenizdeki koşullar yüksek sesle okumanıza olanak vermiyorsa, bu durumda elinize bir kalem ve kağıt alarak, okuduğunuzu yazın veya özet çıkarın !
SINAV STRESİ NASIL ATILIR YADA SINAV KAYGISI NASIL ATILIR ?
Sınavlar yaklaştıkça heyecan ve stress artıyor..Bu yüzden sizin için bir araştırma yaptım ve sınav stresi ile ilgili makaleler buldum..Ama 2 üniversite okumuş birisi olarak ; bilen kişi her zaman yapar diye düşünürüm..Siz sınava kadar ne öğrenmeniz gerekiyorsa öğrenin…sınavda muhakkak yaparsınız….
Sınav kaygısı yaşayan öğrencilere öğütler:
– Sınav başarısı birinci amacınız olmalı , tek amacınız olmamalı.
– Düşünceler endişelerimiz geriliminizi arttırıyorsa öğrenme yeteneğinizi azaltacaktır.
– Zihninizdeki endişe ve korkuları rafa koyun , sınav sonrası düşünün.
– Kazanamamak dünyanın sonu değildir.Kesinlikle başka bir çıkış yolu vardır.
– Stres var panik yok.
– Şimdi çalışma zamanı.
– Geçmişteki başarılarınızı düşünün.
– Öğrenemediklerinizi değil öğrendiklerinizi düşünün.
– Az stres faydalıdır , öğrenmeyi artırır.
– “Başarmam gerekir” değil “Başaracak gücüm var “ demelisiniz
Kaygıyla Başedebilme Becerileri
Rahatlama-Gevseme: Stres ya da kaygi zamanlarinda uygulanabilecek pek çok rahatlama teknikleri ve yollari vardir ki aslinda bu rahatlama tekniklerini bilmek ve uygulayabilmekte basli basina bir beceridir. Rahatlamaya en fazla gereksinim duydugumuz zaman, aslinda bunlari yapabilmek için zamanimizin olmadigini düsündügümüz andiri.. Farkinda olmayip çok çabuk tüketsek de her seyi yapmaya ya da bir seyleri daha yapmaya zamanimiz vardir. Bazi gevseme ve rahatlama teknikleri direkt fizyoloji ile ilgili iken örnegini meditasyon, derin nefes alip verme egzersizleri, kademeli gevseme, resimleme yoluyla gevseme, bazilari da endirekt olarak psikolojik bir süreçte gerçeklesir. Diger bir deyisle kisi dogrudan rahatlamasa da bu aktiviteleri yapmakla biraz daha rahatlamis ya da kendini stresten biraz olsun uzaklastirmis hisseder. Örnegini müzik dinleme, bir seyler içme, tv seyretme, kitap okuma, yazi yazma vs. . Kendini Ödüllendirme: Bas etme yöntemleri tabi ki her zaman kisiyi zorlayici ya da hep onun bir serler yapmasini gerektiren nitelikte degildir. Bazen kisinin kaygi ya da stres aninda kendisine” Bu günlük bu kadar yeterli… Simdi beni keyiflendirecek kendim için bir seyler yapmaliyim…” diyebilmesi de çok önemlidir. Kisi kendisine hiç vakit ayirmadan kati ve sistematik bir plan ve program dogrultusunda sürekli ders çalistiginda belli bir noktadan sonra geri plana ittigi ve bastirdigi gereksinimleri belirlemeye baslayacak, dolayisiyla her iki durumu dengeleyememis olma plan ve program dahilinde götürülen çalismayi da olumsuz yönde etkileyecektir. Yapici Telkin: Kisinin kaygi durumunda ya da kayginin ortaya çikmasi sürecinde kendi kendine gerçekçi bir seyler söylemesi ya da kendi kendini elestirebilmesidir. Aslinda çok eski ve çok tanidik bir yöntem olmasina ragmen burada asil belirtilmek istenen sudur: Stresin ortaya çikmasi ya da strese neden olan olayin yasanmasi sirasinda beyinden geçen düsüncelerin egitilmesinin önemi ve bunun” yapici telkin” oldugudur. -ALINTI- ÖSS(KAYGIYLA BAS EDEBILME BECERILERI)
Sınav Öncesi
Bu dönem sinava kadar olan süreci ifade etmektedir, yani hazirlik dönemini kapsar. Bu süre içerisinde sinava iliskin ya da sonrasina iliskin durumlari düsünmek, kaygiyi ve gerginligi arttirmaktan ileri gitmeyip, aksi,ne eksiklerin giderek artmasina yardimci olur. Bu dönemde izlenebilecek en akillica yol, eksikleri saptayip bu eksikleri kapatmaktir. Oysa kendinize dönüp baktiginizda bazen bunu yapmaktan ne kadar da uzak olup olmadigimizi görebiliriz. Bu dönemi sadece söylenerek, kendinize hep eksikleriniz oldugunu hatirlatarak mi yoksa zihninizi ve enerjinizi ders çalismaya, eksiklerinizi gidermeye mi ayiriyorsunuz ve bütün bu yaptiklariniz eksiklerinizin kapanmasina ne kadar katkida bulunuyor? Iyi bir hazirlik yapmak bu dönemin isidir. Öncesinde yapilabilecek tek sey; eksikleri belirleyip bunlari nasil kapatabileceginizi planlamak olmalidir. Çünkü bu ancak sinavinizin ve sonrasinin istediginiz biçimde geçmesine yardimci olacaktir. Arastirmalar gösteriyor ki bireylerin bir olay karsisindaki hazir olus düzeyleri ve bu konuda kendilerine olan güvenleri ne kadar yüksek ise kaygi düzeyleri normal sinirda ve basarilari da en üst düzeyde oluyor.
Sınav Anı
Genelde sinav anini hatta gününü bile düsündügümüzde içimiz kipir kipir olabilir. Size de sik sik olmustur bu. ” O an ne yasayacagim, ya çok iyi bildigim sorulari da yapamazsam” diye düsünmekten kendimizi alamayabiliriz. Oysa bunu simdi yasayacagimiz yere, yani sinav anina birakmaksizin su anda yasamanin, sinavin iyi geçmesine bir katkisi da olmadigini görmüsüzdür. Sinavin nasil geçecegini düsünmek, sürekli gerçek sinavi hayal etmek belki de çok azimizi harekete geçirici bir etki yaratmakta, hatta birçogumuzu da asiri derecede gerginlestirmekten baska bir ise yaramamaktadir. Sinavla ilgili düsünebileceginiz tek sey; yapacaklarimiz ve izleyebilecegimiz yöntem olabilir. Örnegin; * Sinavda kendime, ” Ben yapmam gereken hazirligi yaptim” diyecegim, * Heyecanlaniyorum; ama panige kapilmam yersiz. Çünkü heyecan dogal bir durum. Sinava giren herkes gibi ben de heyecanlaniyorum. Heyecan kimseye yasak olmadigi gibi bana da yasak degil. Heyecani kaygiya dönüstürmemek benim elimde. Kendime bunu hatirlatacagim. * Soru kitapçiklari dagitildiginda kitapçik türüne dikkat edip, kitapçik türünü ilgili bölüme kodlayacagim. (ÖSS ve OKS sinavlari için) * Soru kitapçiginin kapagindaki ad, soyad ve ilgili bölümlerini dolduracagim. (ÖSS ve OKS sinavlari için) * Soru kitapçiginin sayfalarini inceleyip, eksik ya da hatali sayfa olup olmadigina bakacagim. (ÖSS ve OKS sinavlari için) * Sinavda sorulari yanitlamaya en iyi bildigimi düsündügüm, kendimi en güçlü hissettigim ve alistigim bölümden baslayacagim. (ÖSS ve OKS sinavlari için) * Sorulari çözmeye basladigimda zihnimin sadece soruyu çözmekle mesgul olacagini biliyorum. Bu düsünce ile daha dikkatli olacagim. * Sinavdaki her sorunun digerinden farkli bilgileri düsünmemi ve hatirlamami istedigini unutmayacagim. Bu yüzden bir soruyu yapamadigimda ve o soruyu birakip diger sorulari okurken, yapamadigim sorunun yerine yeni soruyu düsünecegim. * Bir soru üzerinde gereksiz zaman harcamayacagim. Soru ile inatlasmayacagim. * Yanitindan emin olmadigim sorulari bos birakacagim, daha sonra bakacagim. * Digerlerinin kaç soru yaptiklariyla ilgilenmeyecegim. * Dogal bir biçimde kendi yapabileceklerimi düsünecek ve daha iyi konsantrasyon saglayacagim. Sinav aniyla ilgili bunlari düsünmek ve bir plan çerçevesinde hareket etmek hem isimizi kolaylastiracak hem de gerçekçi çözümlere ulasmamiza yardimci olacaktir.
Veli Ve Öğrencilere Sınav Önerileri
Ankara -AA- Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Başkanı Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, sınavların tehdit değil fırsat olarak algılanması gerektiğini belirterek, başarısızlık riskinin kaygıyı artıracağını ve kaygının da bir kısır döngü yaratarak kişinin performansını kilitleyebileceğini bildirdi. Yeşilyaprak, 10 Haziranda yapılacak Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) ve 17 Haziranda yapılacak Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) öncesinde veli ve öğrencilere önerilerde bulundu.Milyonlarca evde sınava hazırlık süreci yaşandığına dikkat çeken Yeşilyaprak, bu sürecin öğrenci ve aile için gerginliğe yol açmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Bu dönemin ´´patlamaya hazır bir gerginlik içinde yaşanması´´ halinde gencin kaygı düzeyinin yükseleceğine işaret eden Yeşilyaprak, bu durumun da performansı olumsuz etkileme riskinin bulunduğunu belirtti.
AİLELER SAKİN VE SOĞUKKANLI OLMALI
Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, sınava hazırlık sürecinin özellikle de son günlerin, sakin ve soğukkanlı olmayı deneyerek atlatılması gerektiğini söyleyerek, ailelere şunları tavsiye etti:
-Sınavı tüm sorunları çözecek ya da her şeyi mahvedecek bir olay olarak değerlendiriyorsanız sınavı bir tehdit olarak algılıyorsunuz demektir. Bu gerçekçi olmayan bir yaklaşımdır. Oysa sınav, çocuğunuzun bazı alternatiflere yönelik kendini denemesi için bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirmesi sizin sınava doğru, gerçekçi ve sağlıklı biçimde yaklaşmanıza bağlıdır.
-Sınav sonucu çocuğun kendini geliştirmesi konusunda, eksik ve yetersiz olduğu alanlara yönelik ipuçları sağlayacaktır. Sınav bir denemedir ve her deneme de kendimizi geliştirmede yeni fırsatlar sağlar.
-Pek çok anne-baba kendi beklentilerini çocukları yoluyla gerçekleştirmek ister. Çocuğunuzun ilgileri, ihtiyaçları, yetenek ve kapasitesini doğru değerlendirmeye çalışın. Onu tanıyın. Çocuğunuzu, kardeşleriyle ya da başkalarıyla kıyaslamayın.
-Sınavın ülkedeki eğitim olanaklarına bağlı olarak uygulanan bir ´´eleme´´ olduğunu hatırlayarak, ´´başarı´´ ya da ´´başarısızlığın´´ değişebilir olduğunu kabul edin.
-Çocuğunuzla konuşun. Sınava ilişkin alternatifleri birlikte tartışın, sonuçlar ne olursa olsun onu sevdiğinizi ve sevmeye devam edeceğinizi belirtin, samimi olun. Onu koşulsuz kabul edin. Sınavlar geçicidir ama sonuçları çocuğunuz ile ilişkilerinizi kalıcı olarak etkileyebilir.´´
-Öğrencinin önce kendine güvenmesi şart
– Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak öğrencilere de, sınavı yaşamlarındaki tek ve en önemli şey olarak görmemeleri tavsiyesinde bulundu. ´´Sınav tek ve son seçenek değil´´ diyen Yeşilyaprak öğrencilere şunları önerdi: ´´
-Sınavı bir amaç olarak değil, araç olarak görün. Sonuca değil, sürece odaklanın.
-Sınava hazırlık uzun süre, sürekli ve planlı çabayı gerektirir. Son birkaç haftada çaba harcamayla mucize yaratılmaz. Siz de uzun süredir bu hazırlığın içindeyseniz son günleri daha sakin ve dinlenerek geçirin. Son zamanda paniğe kapılıp gece gündüz çalışmanın yarardan çok zararı olabilir.
-Sınava yeterli hazırlandığınızı, elinizden geleni yaptığınızı düşünün. Ancak, mükemmeliyetçi olmayın. Gerçekçi ve ulaşılabilir hedefler koyun. Kendinize karşı dürüst olun, eksikliklerinizi fark edin ve gidermek için çaba harcayın.
-Sınavı kişiliğinizin değerlendirilmesi olarak algılamayın.
-Sınavdan önceki süreçte, öğrenim yaşamınız boyunca elde ettiğiniz başarıları düşünün, başarılı olduğunuz zamanları zihninizde canlandırın. Bu görüntüleri belleğinizde canlı tutmak size moral verecektir.
-Olumlu düşünün, kontrolün sizde olduğunu anımsayın. ´Başarabilirim´ diye tekrarlayın.
-Sınava ilişkin yönergeleri dikkatli okuyun, sınavın uygulanmasına yönelik gerekli bilgileri bildiğinizden emin olun.
-Kaygılarınızı ailenizle paylaşın. Onların sınavı kazanamadığınız zaman da sizi seveceklerine, değer vereceklerine güvenin.
´´ Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, bu önerilere ek olarak, sınav öncesi ve sınav sonrası süreçte okullardaki rehberlik servislerinde görevli psikolojik danışmalardan hem öğrencilerin hem de velilerin yardım alınabileceğini hatırlattı.
ÖSS Adaylarına Son Uyarılar
Öğrenci Seçme Sınavı´na (ÖSS) girecek adaylara, yaklaşık bir ay kalan sınav öncesi, günde 4-6 saatlik verimli çalışmaya önerildi. Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kutlu, yaptığı açıklamada, 17 Haziranda yapılacak ÖSS´ye bu yıl 1 milyon 775 bin 100 adayın başvuruda bulunduğunu ifade etti. Kutlu, kalan bir aylık sürenin sınavı kazanmada çok önemli olduğunu vurgulayarak, ´´Nasıl ki bir atletizm yarışında atletler son 200 metre atağa kalkıyorsa, adaylar da bu kısa sürede atağa kalkarak, başarıyı yakalayabilirler´´ dedi. Günde 4-6 saatlik verimli çalışmanın bir soruyu çözmeye yardımcı olacağını anlatan Kutlu, ´´Dolayısıyla adaylar, bir aylık süre içinde, mevcut duruma ek olarak netlerinde 30 soruluk artış sağlayabilirler´´ diye konuştu. Kutlu, içinde bulunulan dönemin sınav kaygısının yoğunlaştığı bir dönem olduğuna da dikkati çekerek, şunları söyledi: ´´Sınav kaygısı genel olarak gerekli bir duygudur. Ancak aşırı olmasında beyin fonksiyonlarını yeterince yerine getiremez. Bunun için kişi, (başaracağım, kazanacağım, iyi çalıştım, hakkımı alıp bu sınavdan çıkacağım) gibi telkinlerle kendisini olumlu yönde etkilemelidir.´´ Sınav öncesi ´´kazanamazsam hayatımın sonu olur´´, ´´başaramayacağım´´ gibi felaket senaryolarından uzak durulması gerektiğini vurgulayan Kutlu, yakın arkadaşlarla duyguların paylaşımı, onlardan sosyal destek alınmasının faydalı olacağını kaydetti.
-ÇALIŞMAYA ZOR KONULARDAN BAŞLAYIN-
Adayların kalan süreyi çok iyi değerlendirmeleri gerektiğini vurgulayan Kutlu, çalışmaya ise kişinin enerjisinin en üst düzeyde olacağı için zor gelen konulardan başlanmasının önemine dikkati çekti. Adayların konu çalışması yanında önceki yıllarda çıkmış soruları da çözmesinin, sınav hakkında bir fikir vereceğinin altını çizen Kutlu, soruların çözümünün mümkünse sınav saatleriyle aynı dilim içinde yapılması gerektiğini söyledi.
-BESLENME, SPOR VE UYKUYA ÖNEM VERİN-
Kutlu, beslenme, uyku ve sporun başarının temelini oluşturduğunu belirterek, bu dönemde bol sıvı alınması, kızartmalardan uzak durulması, haşlama sebze ve meyvelere ağırlık verilmesi gerektiğini ifade etti. Adayların uyku düzenine önem vermesi gerektiğini vurgulayan Kutlu, ´´Günlük 7-8 saatten ne eksik ne de fazla olmalı. Bunun yanı sıra haftada 3 gün, 40 dakika süreyle yapılacak spor stresi azaltır, düşünme kapasitesini artırır. Sebze ve meyve ağırlıklı bir beslenme ise beyin fonksiyonlarının daha iyi çalışmasını sağlar´´ diye konuştu.
-AİLELERE ÖNERİLER-
Adayların başarılarında ailelerin önemli paya sahip olduklarını belirten Kutlu, çocukların başarısı için ise ailelerin her durumda çocuklarına güvendiklerini vurgulaması gerektiğini söyledi. Geçmişteki başarıların sık sık öğrencilere hatırlatılmasının motivasyonu güçlendireceğini anlatan Kutlu, ´´Adayların geçmiş başarıları onlara referans olarak göstermelidir. Çünkü, geçmişteki başarılar, gelecekteki başarıların öncüsüdür´´ dedi. ÖSS´nin, çocuğun kişiliğini değil, sadece bilgisini ölçtüğünün vurgulanması gerektiğini ifade eden Kutlu, şöyle dedi: ´´Aileler, bilginin daha sonra arttırılabileceğini vurgulayarak, kazanamadığı takdirde başka seçeneklerin bulunabileceğini ona anlatmalı. Ailenin başka çocukları örnek göstermesi de yanlıştır. Her çocuk özgündür ve bu dünyada tektir. Tek yumurta ikizlerinde bile bu durumun aynı olduğu unutulmamalı. Elma ile armudu kıyaslamak gibi bir şeydir.´´ Kutlu, ailede oluşacak stresin de çocuğu etkileyeceğinin unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi. Sınav Kaygısının Fiziksel Belirtileri
FİZİKSEL SORUNLAR
Yaşanan kaygı çok yoğun ise kişinin enerjisini verimli bir biçimde kullanması, dikkatini ve gücünü yapacağı işe yönlendirmesi mümkün olmadığı gibi, potansiyelini de tamamen etkisiz duruma getiriyor. Kaygı düzeyi yükseldiğinde, beden bunu kalp atışlarında hızlanma, terleme ya da üşüme, yorgunluk, solunumda güçlük, kalp çarpıntısı, titreme, mide ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel sorunlarla açığa vuruyor. Sınav kaygısı yüksek olan öğrencilerin sınav gününden önce ve sınav günü uykusuzluk, gerginlik, çarpıntı, sinirlilik, karamsarlık, kabus görme, korku, iştahsızlık, durgunluk gibi belirtiler göstermesi de elde edilecek başarısız sonucun habercisi sayılıyor. Sınav sırasında başarısız olacağına inanan öğrenci, dikkatini toplamakta ve soruları anlamakta zorluk çekiyor ve bildiği soruların cevaplarında bile ciddi hatalar yapabiliyor.
Sınavlarda Aşırı Heyecan
Sınavlar, öğrencilerin okul yaşamlarına yön veren en önemli etkinlikler arsında yer alır. Akademik başarıların en önemli belirleyicisi, sınavlarda alınan notlardır. Okuldaki başarı ile birlikte, sınavlar öğrencinin bir üst düzeyde okul seçimini de belirleyen en önemli etkenlerde biridir. Stresin tamamıyla kötü olmadığını dikkate alarak işe başlayın. Orta derecede stres, en iyisini yapabilmeniz için sizi harekete geçirir. Öte yandan aşırı stres ise, direncinizi azaltabilir ve savunma sisteminizi tehdit edebilir. Yapılması gereken, stresi kontrol altında almak ve onu azaltarak yararınıza işlemesini sağlamaktır.
STRESİ YÖNETMEK
Stres ile başa çıkabilmek için pek çok etkili teknik kullanabilirsiniz. En iyi faydayı, bunları her gün tekrarlayarak görürsünüz. İlk olarak gevşeme ve nefes alıştırmaları ile ilgili yönergeleri izlemelisiniz. Pratik yaptıkça tepkileriniz daha otomatik hale gelecektir. Birkaç hafta sonra strese ve kendinize daha güvenli, sakin tepkiler vereceksiniz. Kısa bir süre sonra da stresi idare etmenin sonucu olarak dünyayı algılama şeklinizi değiştireceksiniz.
Temel Nefes Egzersizi
İyi bir nefes almak, her zaman iyi bir nefes vermekle başlar. Nefes alma işleminin bütünü zihinsel olarak denetlenmeli; ağır, derin ve sessiz olmalıdır.
1-Nefes alma egzersizine başlamadan öce sağ avucunuzu göbeğinizin altına, sol elinizi göğüs kafesinizin üstüne koyun. Ve, gözlerinizi kapatın.
2-Nefes almadan önce ciğerlerinizi iyice boşaltın.
3-Ciğer kapasitenizi hayali olarak ikiye bölün. Ve, “biir!..”, “ikii!..” diye içinizden sayarak ciğerinizin bütününü doldurun. Kısa bir süre bekleyin, “bir”, “iki” diye sayarak nefesinizi, aldığınız iki katı sürede boşaltın. Sağ eliniz göğüs kemiklerimizin (kafesinizin), hareketli bir köprü gibi yana doğru açıldığını hissetmeli. Yeni bir nefes almadan iki saniye bekleyin
4- İkinci ve üçüncü maddede yazılanları tekrarlayarak derin bir nefes daha alın ve verin. Egzersizi bir daha tekrarlayıncaya kadar mutlaka normal olarak en az dört-beş defa nefes alın.
ADIM ADIM GEVŞEME
Adım adım gevşeme, kas gevşemesine önem veren bir tekniktir. Bu teknik size, kas gerilmesini kontrol etmek için kanıtlanmış, sistematik bir yol sunar. Yapılan pek çok araştırma, bunun; endişe, uykusuzluk, baş ağrısı ve yüksek tansiyon gibi strese bağlı pek çok soruna yardımcı olduğunu göstermiştir.
Kaslarınızı derinlemesine gevşetmeyi öğrenirken, bedeninizin ana gruplarını önce gerip, sonra gevşetmeniz gerekecektir. Bu gevşeme alıştırmaları için bedeninizi dört ana kas grubuna ayırmak yararlı olacaktır.
1-Kafa, yüz, boyun, omuzlar.
2-Kolların üst ve alt kısmı, eller ve parmaklar.
3-Göğüs, mide, sırtın üst ve alt kısmı.
4-Kalça, bacakların üst kısmı, baldır, ayak bilekleri.
Aşağıdaki alıştırmalar başlamanıza yardımcı olacaktır. Bir hafta boyunca her gün çalışırsanız, her kas grubunu rahatlatmayı anlamış olacaksınız. Bundan sonra germe basamaklarını atlayıp sadece derinlemesine gevşemeyi uygulamak isteyebilirsiniz.
GEVŞEMEYİ ÖĞRENMEK
1-Dört ana kas grubunu ayrı ayrı gerin.
2-Beş saniye kadar gergin tutun.
3-Gerginliği yavaş yavaş bırakın ve aynı zamanda sessizce, “Rahatla ve bırak” deyin.
4-Derin bir nefes alın.
5-Nefesinizi yavaş yavaş verirken, sessizce rahatla ve bırak deyin.
Kafa
1-Alnınızı kırıştırın.
2-Gözlerinizi sıkıca kapatın.
3-Ağzınızı iyice açın. Dilinizi damağınıza doğru itin. Çenenizi kuvvetlice sıkın.
Yukarıdaki 3.,4. ve 5. basamakları izleyin.
Boyun
1-Kafanızı geriye itin.
2-Kafanızı göğsünüze değecekmiş gibi öne eğin.
3-Kafanızı sağ omuza doğru döndürün.
4-Kafanızı sol omuza doğru döndürün.
Yukarıdaki 3.,4. ve 5. basamaklarını tekrarlayın.
Omuzlar
1-Omuzlarınızı kulaklarınıza değecekmiş gibi yukarı çekin.
2-Sağ omzunuzu kulağınıza değecekmiş gibi yukarı çekin.
3-Sol omzunuzu kulağınıza değecekmiş gibi yukarı çekin.
Bu işlemler sizi adım adım gevşemeye yönlendirecektir. Ancak düzenli olarak uygulamanız gerekmektedir.
KENDİNİZLE OLUMLU DİYALOG
Kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz içerikli konuşmalar, zaman geçtikçe otomatikleşir ve olumlu bir içerik ile kolayca değiştirilmez. Stres düzeyinizi azaltmak istiyorsanız bu olumsuz düşüncelerin farkına varmanız çok önemlidir. Kendinizi hangi durumlarda ve ne kadar eleştirirsiniz?
Kendinize sık sık kızar mısınız? Aşağıda olumsuz tutumlardan 10 tanesini bulacaksınız. Bunları okuduktan sonra bu tutumlardan herhangi birinin stres karşısında sizin gösterdiğiniz tepkilere benzeyip benzemediğine ya da size uygun olup olmadığına bakın.
1. Ya hep ya hiç türü düşünme; Bu şekilde düşünenler, dünyayı siyah yada beyaz olarak algılar, onlar için gri yoktur. Yaptıkları iş, gösterdikleri performans kendilerini tam anlamıyla tatmin etmiyorsa mutsuz olurlar kendilerini başarısız olarak görürler. Örnek; “Şu ödevi ne hale getirdiğime bir bakın. Bu işi beceremeyeceğimi biliyordum. İnsan bir işi en iyi bir şekilde yapamayacaksa, hiç başlamasın daha iyi.”
2. Aşırı genelleme; Tek bir olumsuz olaydan hareketle, ardından gelen her şeyi bir yenilgi gibi değerlendirmek, aşırı genelleyici bir yaklaşımdır. Örnek; “Sınavda başarısız oldum. Ailem beni okuldan mutlaka alır.”
3. Zihinsel süzgeç; Bu tür zihinsel çarpıtmalarda, yalnızca olumsuz ayrıntılar alınıp onlara yoğunlaşılır. Böylelikle gerçeğin tümü olumsuzlaşır. Tıpkı bir damla mürekkebin bir sürahi suyu morartması gibi. Örnek; “Dün derste, öğretmenin sorduğu soruyu nasıl oldu da yanlış yanıtladım. Aynı şeyi geçen haftada yaşadım. Ödevden de kötü not aldım. Hayat dayanılmaz bir hal aldı.”
4. Olumluyu geçersiz kılmak; Şu yada bu nedenle olumlu olayların dikkate alınmaması gerektiğinde ısrar ederek, onları yok saymak da bir tür zihinsel çarpıtmadır. Örnek; “Eğer arkadaşım yardım etmeseydi, ben bu notu alamazdım.”, “Onlar için bu kadar para harcamazsam, kimse benimle arkadaşlık yapmaz.”
5. Hemen bir sonuca varma; Elinizde düşüncenizi destekleyecek kesin kanıtlar olmadığı halde, hemen olumsuz yorumlar yaparsınız. Örnek; “Hoca bugün bana hiçbir şey sormadı. Kızgınlığı devam ediyor olmalı. Yüzümü bile bakmadı. Beni sevmeğinden eminim.” , “Ne söylerseniz söyleyin, ne yaparsanız yapın, onu bu konuda ikna edemezsiniz.”
6. Aşırı büyütme yada aşırı küçültme; Kişinin kendi başarısızlıklarını ve başkalarının başarılarını abartması, kendisinin değerli özellikleri ile başka insanların hatalarını önemsiz olarak görmesi sıklıkla yapılan bir başka zihinsel çarpıtmadır. Örnek; “Benim okulda başarısız olmaya hakkım yok, kardeşimin de dersleri kötü ama o daha çok küçük.”
7. Duygusal mantık yürütme; O sırada yaşadığınız olumsuz duygularınıza bakarak, gerçeğin bu duygulara göre olduğuna karar vermek; duygulardan hareket edip gerçeği tanımlamaktır. Örnek; “Böyle hissettiğime göre doğru olmalı.”, “İçimde büyük bir sıkıntı var. Belli ki, bugün sınavım kötü geçecek.”
8. Meli-Malı cümleler; Kişi, kendisini suçluluk duyguları altında tutar, yapılacak her şeyi yerine getirecekmiş gibi bir inanca kapılır ve kendisini “yapmalı” ve “yapamamalı” sözcüklerine inandırmaya çalışırsa buda, bir tür zihinsel çarpıtmadır. Örnek; “Evdekilerin hayal kırıklığına uğramaması için başarılı olmak zorundayım.”, “İyi bir insan sayılabilmem için başkalarını hep mutlu etmeliyim.”
9. Kişiselleştirme; Herhangi bir olayla ilginiz ve sorumluluğunuz olmadığı halde, bu olayın nedenini kendinizmiş gibi görmek. Örnek; “Ben olmasaydım belki evdekilerin durumu daha iyi olurdu.”, “Arkadaşlarım istedikleri gibi eğlenemiyorlar. Ben olmasaydım belki daha çok eğleneceklerdi.”
10. Etiketleme ve yanlış etiketleme; Etiketleme, uç noktadaki genellemedir. Bu düşünce tarzına eğilimli olan kişi, hatasını açıklamak ve davranışın üzerinde durmak yerine, kendi kişiliğine, başkalarının hatası nedeniyle kendi kişiliğine olumsuz göndermeler yapar. Yanlış etiketlemede ise kişi herhangi bir olayı duygusal açıdan yoğun ve renkli bir dil kullanarak tanımlar. Örnek; “Yine zayıf not aldım. Ne aptalım ben.”, “Yine bana selam vermedi. Demek ki beni hiç sevmiyor.”
Tüm bu olumsuz ifadeler diret olarak bizim tutum ve davranışlarımızı olumsuz olarak etkiler ve stresimizin artmasına neden olur. Bundan dolayı, düşüncelerimizi ve duygularımızı hep olumlu bir şekilde ifade etmeye çalışmalıyız.
ALAN SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ
9. sınıf öğrencilerinin ilgi, yetenek, istek ve derslerdeki başarı durumlarına göre tercih yaptıkları alan seçim dönemi yaklaşıyor. Alan seçimi aynı zamanda öğrencinin meslek seçimine de yön verir diyebiliriz. Öğrencinin seçtiği alan, YGS-LYS sonrasında yerleşeceği üniversite ve bölümü de belirleyen etkenlerdendir. Alan seçimi geri dönüşü olmayan bir yol olmasa bile öğrencilerin bu konuda olabildiğince hassas davranmaları gerekir.
Sayısal seçecek öğrenciler:
Bir öğrenci için en tehlikeli seçimlerden biridir. Sayısalcı karaktere sahip olmak demek kesinlikle Fizik ve Kimya’yı sevip, Coğrafya ve Tarih’ten nefret etmek demek değildir.
Çünkü iyi bir sayısalcı bütün derslerde baz bir başarıya sahip olmak zorundadır. Tarih, Coğrafya ve Türkçe derslerine el sürmeden, çok iyi sayısal bilgisiyle iyi üniversitelerin iyi bölümlerine yerleşmek çok zordur. Haliyle sayısalcı olmak, sözel derslerden kaçış yolu değildir. Sayısalcılık sözel derslerdeki başarının üzerine sayısal derslerde de elde edilecek başarı ile mümkündür. Sayısalcılar için seçenek çoktur ancak, sayısalcılıkta başarı bir öğrencinin kendini 3 yıl boyunca öğrenciliğe adayabilmesiyle mümkündür.
Eşit ağırlık seçecek öğrenciler:
Öncelikle “Fizik ve Kimya kesinlikle benim ilgi alanıma girmiyor” diyen, Matematik ve Geometri’de başarılı bir öğrenci söz konusuysa onun için bu alan doğru alandır.
Üzerine bir de hukuk, işletme gibi bölümlere kendini yakın hissediyorsa, o zaman bu seçimin doğruluğu bir kat daha artacaktır. Ancak, bu alan için de yapacağım uyarı bu bölüm öğrencilerinin sözel derslerde başarılı olmak için kesinlikle çalışabilme yetenekleri, ezber kabiliyetleri ve muhakame yeteneklerinin bulunmasıdır. Çünkü, eşit ağırlık öğrencileri için özellikle ikinci aşamadaki sözel alan soruları ve bu sorularda elde edilecek başarının katkısı önem taşımaktadır.
Sözel seçecek öğrenciler:
Bir öğrenci “Matematik ve Geometri hiçbir koşulda çalışabileceğim ve başarabileceğim dersler değil”diyorsa, seçebileceği iki alternatiften biri sözel alandır. Bu alanı seçen öğrenciyi bekleyen iki sıkıntı vardır. Birincisi; dar yelpazedeki meslek seçimi, ikincisi ise 3 yıl boyunca ezberlemesi gereken ders ve konu yüküdür. Ancak, bir öğrenci Matematik ve Geometri’yi direkt reddedip, sözel zekasına güveniyor ve sonrasındaki meslek alternatiflerinden birine kendini yakın hissediyorsa o zamanbu alanı seçmesinde hiçbir sakınca yoktur.
Yabancı dil seçecek öğrenciler:
Bu alan da aynı sözel gibi Matematik ve Geometri’den uzak duran alandır. Bir öğrencinin dile yeteneği ve sözel muhakemesine güveni varsa bu alanı seçebilir. Ancak, tavsiyem çok dar meslek seçimine sahip bu alandaki mesleklere eğiliminiz olup olmadığına iyice emin olmanızdır.
Son olarak seçilen alan bir kader olmasa dahi kaybedilen zamanın geri alınamayacağını aklınızda bulundurmanızı öneririm. Seçeceğiniz alana karar verirken okulunuzdaki öğretmenlerinizin önerilerini de dinlemeyi unutmayın.
ÜNİVERSİTE SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ
Bir üniversitede ne aradığınızı bilirseniz, tercihiniz de kolaylaşır. Ayrıca barınma durumuna ve iş bulma imkânlarına da dikkat etmelisiniz.
Yapacağınız tercihlerdeki ayrıntılar, size yeni ufuklar açabileceği gibi hiç beklemediğiniz bir ortamla karşı karşıya kalmanıza da sebep olabilir. “Üniversite olsun da, neresi olursa olsun!” düşüncesi yanlış adımların atılmasını doğurur. Kaybedilen yıllar, sonradan gitmeyi arzuladığınız bölümleri kazanamama, sevilemeyen meslekler, önünüze çıkan maddî sıkıntılar üniversite hayatınızın da sonu olur. Bu nedenle tercih yapmadan önce kendinize bazı sorular sormalı ve bunların cevaplarını vermelisiniz. Üniversite seçimi özellikle iş hayatının ilk yıllarında fazlasıyla gerekli olabilir. Bir üniversite değerlendirilirken şu soruların cevaplarını aramalısınız;
Bölüm bitirildiğinde istihdam imkânı nelerdir?
İl içi tercih yapılacaksa, seçilecek bölümler hangi ilçede öğrenim veriyor?
Üniversiteye ulaşım imkânları nasıl?
Öğretim kadrosu nasıl?
Yatay geçiş (bölümler arası geçiş) ya da çift anadal (2 bölümü aynı anda okumak) programları var mı?
Yabancı dile hazırlık programları var mı?
Vakıf üniversitesi tercih edilecekse (ücretli ise) ücretleri ne kadar?
Burslu programını seçecekseniz bursların devam koşulları neler?
Barınma ve burs imkânı sağlanabiliyor mu?
Mezunlarına iş imkânı sağlamada ne derece etkili?
Teorik eğitimle hayatındaki pratiği birleştirebilmiş mi?
Türü soruların cevabını öğrenmeye çalışıp ondan sonra tercihler şekillendirilmelidir. Aksi takdirde kazanılan ve bitirilen bölüm, üniversite adaylarını hayal kırıklığına uğratabilir.
Tercih öncesi hazırlık yapın
Daha bilinçli tercih yapmak için tercih öncesi mutlaka ön hazırlık yapmak gerekiyor. Her sene tercih döneminde ön hazırlığı olmayan öğrenciler zaman darlığının da etkisi ile yanlış tercihlerde bulunabiliyorlar. Adayların, tercihlerini belirlemeden önce tercih etmek istediği programların bulunduğu üniversitelerin internet sayfasında yer alan bilgileri dikkatle incelemeleri, ilgili üniversitelerden ayrıntılı bilgi almaları yararlarına olacaktır. Bu konuda üniversitelerin broşürlerinden, daha önce yerleşmiş tanıdık öğrencilerden tavsiye alınarak, bilgi sahibi olunabilir. Ayrıca, YGS-LYS ile ilgili profesyonel hizmet veren site ve kurumlardan faydalanın. Başarı sırası, taban puanı, puan türü, kontenjan, özel şartlar gibi teknik terimleri önceden öğrenin.
Başarı sırasını göz önünde tutun
Tercih sıralamanızı önce isteklerinize, sonra da bölümlerin geçen seneki başarı sıralamasına göre yapın. Ancak bu yıl üniversite kontenjanları yüzde 7,6 artacak. 4 yıllık eğitim veren fakülte bazındaki artış da yüzde 13’ün üstünde. Bu yüzden adayların, tercih listesini belirlerken geniş bir yelpaze oluşturmalarında fayda var. ÖSYM, yerleştirmede adayların tercihlerinin sıralamasını değil, her adayın bireysel başarısını göz önüne alarak yapmaktadır. Örneğin, A,B,C adaylarının aynı türden puanları sırasıyla 400.001, 400.002 ve 400.003 olsun. Bu adaylar, tercih etmek istedikleri aynı programı A adayı 1. tercihinde, B adayı 20. tercihinde, C adayı da 30. tercihinde yer versin. Değerlendirmede bu bölüme tercihlerinde 30. sırada yer vermesine rağmen puanı 400.003 olan C öğrencisi yerleşecektir.
Alışırım düşüncesi yanlış
Üniversite tercihlerinin oluşturulmasında birinci belirleyici etken istekler olmalıdır. İsteklerin belirlenmesinde adayın kendini tanıması, yeteneklerini keşfetmesi, çalışmak istediği mesleğin özelliklerini bilmesi önemli olmaktadır. Örneğin öğrenci mimar olmayı çok istiyor olabilir. Ama puanı endüstri mühendisliğine de yetmektedir. Çevrenin de etkisiyle öğrenci ilk tercihine çok istediği mimarlığı değil, endüstri mühendisliğini yazıyor. Sonuçta aday, endüstri mühendisliğine yerleşiyor ama daha birinci sınıfın sonuna gelmeden çok büyük bir hata yaptığını anlıyor. Bazıları ise alışırım diye işi mezun olmaya kadar götürüyor ve ömür boyu süren bir mutsuzluk girdabına kapılıyor. Bundan dolayı aday, istemediği, çevresinden etkilenerek tercih listesine koyduğu bölümleri çıkarmalıdır.
“Ne olursa olsun yerleşeyim” demeyin!
Üniversite adayları tercih sürecinde bazen mesleklerin isimlerine aldanıp tercih yapıyor, bazen de doktorluk, mühendislik gibi toplumun daha çok saygı duyduğu ve rağbet ettiği meslekleri seçmeyi yeğliyor. Bazı adaylar da toplumun baskısından kurtulmak için üniversite olsun da, hangisi olursa olsun düşüncesiyle tercih yapıyor. Bu aşamada yapacağınız en büyük hata, “Neresi olursa olsun yerleşeyim!” düşüncesiyle hareket etmektir. Bu durum çoğu zaman istenmeyen bir bölüme zoraki gitmek ya da bir sene kaybetmek anlamına gelebiliyor.
Tercihte en çok yapılan hatalar
Aileler ve öğrenciler tercih konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığı takdirde öğrenci yanlış tercihlerde bulunabiliyor. Özellikle ayrıntılara dikkat etmek gerekiyor. Yapılan tercih sonrası kazanılan okulun ekstra taleplerinin ortaya çıkması, benzer isimler yüzünden farklı bölümlerin kazanılması, barınma sorunlarının olması öğrenciye hayatından önemli bir yılı kaybettirebiliyor. İşte tercih döneminde yapılan hatalardan birkaçı.
İsim benzerliklerine dikkat edin
Bireyler verilen kılavuzu yeterince okumadan hareket edebiliyor. Bunun sonucunda da ya mezun olduktan sonra işsiz kalıyor ya da yeniden üniversiteye hazırlanarak bir yıl kaybediyor. İsim açıklaması yeterince okunmadığı takdirde hata kaçınılmaz oluyor. Örneğin; restorasyon bölümü restoran düzenleme olarak algılanabiliyor. Okulun bulunduğu konum önemli Anadolu’nun farklı bölgelerinde meslek yüksekokulları merkeze 1 ya da 2 saat uzaklıktaki ilçelerde olabiliyor. Bu durum beraberinde birçok sıkıntı getirebiliyor. Yurt ya da ev kiralama imkânı bulunmayan bölgelerde merkezden sağlanan ulaşım, aile için maddi sıkıntıya sebep olurken öğrenci için de zaman kaybına yol açıyor. Ayrıca okulların bazı kampüsleri merkezde, bazıları ise merkeze uzak bölgelerde yer alıyor. Tercih edilen bölümün hangi kampüste ve yerleşim yerinde olduğunun yeterince araştırılması gerekiyor.
Bursluluk şartlarına ve eğitim diline iyi bakın
Üniversiteye göre değişen bursluluk imkânı, öğrencilere avantaj sağlamakla beraber zararlı da olabiliyor. Vakıf üniversitesi bölümlerinin bursluluk oranı yüzde 50 veya yüzde 100 oranında değişiyor. Tercih esnasında bursluluk oranına dikkat edilmesi, ilerleyen zamanlarda doğması muhtemel olan maddi sıkıntıların önüne geçebilir. Ayrıca üniversiteler, öğrenciyi belli bir not ortalamasını koruması şartıyla okulun burslu bölümüne kayıt alıyor. Okulun şartları iyi okunmalı. Kitapçıkta yer olan bölümlerin eğitim dilini içeren açıklamaların dikkatlice okunması gerekiyor. Bölümün İngilizce olduğunu, bir yıl hazırlık okuması gerektiğini, bazı öğrenciler kayıt esnasında öğrenebiliyor.
Tercihte şehir mi üniversite mi önemli?
Adaylar çoğu zaman yaşadığı ildeki üniversiteleri tercih etme eğiliminde. Öğrencinin kapasitesi ve yeteneği daha kaliteli bir üniversiteyi kazanmaya elverişli ise ailesi veya arkadaşları öğrenciyi bu seçiminden alıkoymamalı. Bu gibi durumlarda öğrenci, aile ve rehber öğretmen ortak bir anlayışla karar vermeli. Bazı meslekler vardır ki, mezun olunan üniversitenin ismi, iş yaşamına geçildiğinde bir referans oluşturmaktadır. Fakat bu durum her meslek için geçerli değildir. Örneğin, ilaç ihtiyacı olan bir müşteriyi eczacının diploma notu veya mezun olduğu üniversite pek ilgilendirmemektedir. Bu yüzden öğrencinin, bulunduğu ilde okuma fikri, eğer çok özel bir neden yoksa vazgeçilmez bir amaç haline gelmemelidir. Bazı öğrencilerde “Şu üniversite olsun da hangi bölüm olursa olsun.” düşüncesi yerleşmiş olabiliyor. Hâlbuki esas olan, bölüm seçimi olmalıdır. Çünkü üniversite 4 ya da 5 yılı geçirecek bir yer. Seçeceğiniz bölüm -dolayısıyla meslek- ise bütün bir hayatı etkileyecek bir tercih. O halde yapılması gereken şey, okumak istediğiniz bölümün en iyi hangi üniversitede eğitim verdiğini öğrenerek öncelikle orayı hedeflemek olmalıdır.
Başarı sırası ortalarda olanlar karamsarlığa kapılmamalı
En çok tercih edilen üniversitelerin ve bölümlerin kontenjanları doğal olarak sınırlıyken özellikle başarı sırası ortalarda olan öğrenciler ister istemez karamsarlığa kapılıyor. Oysa yükseköğretimde esas belirleyici süreç, mezuniyet döneminde, akademik altyapının iş yaşamınızda ne kadar kullanabilirliğinden geçiyor. Elbette öğrenim görecekleri üniversitenin öğrenciye sağlayacağı şartlar önemlidir ancak belirleyici olan, adayların kendilerini geliştirmek adına harcayacakları çabadır. İş hayatına erken başlamak, yabancı dil öğrenmek, geliştirici kulüp faaliyetlerine katılmak gençlerin üniversite sonrası uyum sürecini hızlandıracak unsur olacaktır.
Kontenjanlar 87 bin arttı
Üniversite ve meslek seçimi, lise mezunlarının yanında aileleriyle birlikte, milyonlarca kişinin ilgi alanına giriyor. Türkiye’deki üniversitelerin sayısı önceki yıllara göre kıyaslanamayacak kadar fazla. Yeni açılanlarla birlikte bu sayı 160’ı geçti. Seçim yapmak gerçekten zor hale geldi. Sağladığı burs ve eğitim imkânlarıyla alternatif olacak birçok üniversitemiz mevcut. 2011 yılı itibarıyla lisans programlarının kontenjan sayısı 431 bin 768 olarak belirlendi. Bu sayı ön lisans programları için 303 bin 948 ve özel yetenek ile öğrenci alan programlar için de 23 bin 952 olmak üzere toplam kontenjanlar 759 bin 668 olarak açıklandı. Kontenjan sayısı geçen sene toplam 671 bin 804 idi. Bu kontenjanların 33 bini lisans programları olmak üzere 110 bini boş kalmıştı. Geçen seneki kontenjanlara göre bu sene ortalama 87 binlik bir artış gözlendi